2 Kasım 2013 Cumartesi

Doğudan Uzakta - Amin Maalouf

  Doğudan Uzakta #kitapkardesligi ile okuduğum ikinci kitabım..Bakalım hangi cümleleri çizmişim.
  Adımda doğmakta olan insanlığı taşıyorum,ama ben nesli giderek tükenen insanlığa aidim.
  Gerçekten de yıllardır ne zaman Murad'ın adı geçse ve onu tanıyıp tanımadığı sorulsa, "geçmiş bir arkadaş" diyordu.Karşısındakiler çoğunlukla "eski bir arkadaş" demek istediğini varsayıyorlardı.Ama Adam sözcüklerini rastgele seçmezdi.O ve Murad geçmişte arkadaştılar,sonra arkadaşlıkları bitmişti.Bu nedenle onun gözünde en uygun ifade "geçmiş bir arkadaş"tı.
  Kısacası onu erdemleri mahvetti;beni ise kusurlarım kurtardı.
  Namuslu bir kaçak olarak kazandığım tabansızca bir imtiyazdı bu.
  Burada,geçmişte kalmış dostluğumuzu şereflendiren bir parça manevi zarafet var.
  Önce,göz açıp kapayıncaya kadar karar ver!Sonra sabırla kendi içine yönel ve bu tercihin nedenlerini anlamaya çalış.
  Ama hem ben hem de tüm insanlar için tek önemli şey,dünyaya gelmiş olmaktır!Dünyaya!Doğmak,şı veya bu ülkede,şu veya bu evde,dünyaya gelmek demektir.
  Vicdan yumağını çözmek de en az duygu ipliklerini çözmek kadar zordur.
  Yargılamıyor muyum yani?Yo,yargılıyorum,tüm vaktimi yargılamakla geçiriyorum.Gözlerini sahte bir dehşet ifadesinde açıp ," Yoksa beni yargılıyor musunuz?" diyen insanlara çok kızarım.Tabii ki yargılıyorum sizi,hem de durmadan yargılıyorum.Vicdanı olan her varlık yargılama yükümlülüğüne sahiptir.Ama benim verdiğim hükümler " sanıklar"ın varoluşunu etkilemiyor.Takdir ediyorum veya takdirimi geri çekiyorum,nezaket ayarı yapıyorumek kanıtlar ortaya çıkıncaya kadar dostluğumu askıya alıyorum,uzaklaşıyorum,yakınlaşıyorum,yüz çeviriyorum,cezayı tecil ediyorum,her şeyin üstünden sünger geçiriyorum -veya öyleymiş gibi yapıyorum.Muhataplarımın çoğu bunların farkına bile varmıyorlar.
  Eğer erkekler ve kadınlar,ilişkileri,duyguları,bedenleri hakkında serbestçe konuşabilselerdi,tüm insanlık daha gelişkin ,daha yaratıcı olurdu.Eminim bu da bir gün olacak!
  Şimdi öğle yemeğindeyiz.Yemeğin sonunda ben sana 'Bana gel,geceyi birlikte geçirelim,sana karımı tanıştırayım,yarın da buraya geri getiririm' diyorum.Ayağa kalkıyorum,sen de kalkıyorsun ve hop,gidiyoruz!Pasaportun yanında mı?
  İfadesi berrak ama anlamı bir o kadar çetrefilli,tuhaf bir cevap zihnimde ağır bastı: " Sadece çiçek toplamaya döndüm."Bir çiçeği koparıp zaten elinde tuttuğun,hatta kalbine bastırdığın bukete ekleme jesti bana hem en güzel hem de en gaddar jest gibi göründü,çünkü çiçeğe saygısını onu öldürerek gösteriyordu.
  Arkadaşı gördüklerini,"Dün gözlerimi kapattığımda yiyordu.Bugün gözlerimi açıyorum yemeye devam ediyor!" diye yorumladı.
  Sevdiklerimi teşhis edeceğim,sonra başımı sallayacağım ve örtü yeniden yüzlerinin üstüne çekilecek.
  Dolores onun arafta kaldığını söylemeyi tercih ediyordu."Ülkesi gibi,bu gezegen gibi" diye ekliyordu."Hepimiz gibi arafta"
  

Uzun Zaman Oldu.

Uzun zamandır buralara dokunmadığımı fark ettiğimde kendi kendime kızdım.Daha düzenli yazmaya çalışacağım artık.Bu arada okuduğum kitapları bir iki cümle hatırladığım kadarıyla yorumlayacağım.Ve sadece altı çizili cümlelerimden bahsedeceğim.

3 Mart 2013 Pazar

Uçurtma Avcısı - Khaled Hosseini

   Bu romanı anlatmaya nereden nasıl başlasam hiç bilemiyorum.Bir yerlerde bir söz okumuştum.Tam da hatırlayamıyorum ama. " Kötü insan demek, yalnızca kötülük yapan insan demek değildir.Kötülüğün gerçekleşmesine izin veriyorsan da kötü insansın." Peki bir kötülük yaptıysan bunu nasıl düzeltebilirsin? Pişmanlığın dibine vursan da hayat senden özür dileme hakkını bile aldıysa vicdanınla nasıl başa çıkabilirsin? Üstelik kötülüğe uğrayan kişi , kötülüğe izin verdiğini bilmesine rağmen seni hala koşulsuzca sevmeye devam ediyorsa...
   Temelinde dostluk kavramını işleyen romanlar beni derinden etkiler genelde.Bu romanı okumak için 3 sene beklemiş olduğuma inanamıyorum.Emir'inki kadar büyük olmasa bile en yakınlarımızın başına gelen kötülüklere izin verip vermediğimizi bi' sorgulamalıyız bence.
   Hala okumadıysanız hemen okuyun derim.
Arka Kapak Yazısı: Emir ve Hasan , Kâbil'de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk... Aynı evde büyüyüp , aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir'le Hasan'ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir,ünlü ve zengin bir işadamının,Hasan ise onun hizmetkârının oğludur.Üstelik Hasan,orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa , Hazaralara mensuptur.Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri,çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır.
  Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip California'ya giderler.Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür.Her şeye rağmen arkasında bıraktığı Hasan'ın hatırasından kopamaz.
  Uçurtma Avcısı arkadaşlık,ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman.Babalar ve oğullar,babaların oğullarına etkileri,sevgileri,fedakârlıkları ve yalanları... Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı , zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor.
  Uçurtma Avcısı'nda anlatılan olağanüstü bir dostluk.Bir insanın diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü...

15 Şubat 2013 Cuma

Yüzyıllık Yalnızlık - Gabriel Garcia Marquez

  Kitap kardeşliği ile okuduğum ilk kitap Yüzyıllık Yalnızlık'a nasip oldu.Öncelikle kitabın uzun zamana yayılmadan okunması gerektiğini düşünüyorum.Aksi takdirde konuyu hatırlamak zor olabilir.İsimler karışık gelebilir.Endişe etmeyin :). Marquez bizim için soy ağacını da koymuş kitaba.Bu aralar dikkatimi toplama da sorun yaşadığım için ben dönüp soy ağacına bakmadım.Eğer sizde bakmak istemiyorsanız isimleri,zamanı,mekanı önemsemeden okuyun.İsimlere ve zamana takıldığımızda takip etmek zorlaşabilir.Olayları kaçırabiliriz diye düşünüyorum.Okurken oldukça yavaş gitse bile bittiğinde iyi ki okumuşum dediğim bir kitap oldu.En sevdiğim karakter Güzel Remedios. Hepimizin içinde onun gibi özgür bir ruh var.İçimizdeki özgürlüğün dışa vurumu:Güzel Remedios. Amaranta ve Rebeca'ya bir türlü ısınamadım.Sevgide gururdan nefret etmemden dolayı sanırım. Fernando'dan nefret ettim.Kraliçe gibi yetişmiş.Hah!Haspam! Ursula'nın da hakkını yememeli.Garip anam diyesim geldi :)
  Ben mutlaka okunması gereken kitaplardan olduğunu düşünüyorum sonuç olarak.Kitap kardeşliğine ve bu olayı başlatan StylOPuNK ' a teşekkürü borç bilirim.
Arka Kapak Yazısı: " Yüzyıllık Yalnızlık'ı yazmaya başladığımda,çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum.Çok kasvetli kocaman bir evde,toprak yiyen bir kız kardeş,geleceği sezen bir büyük anne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen,adları bir örnek bir yığın hısım akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım.Yüzyıllık Yalnızlık'ı iki yıldan daha kısa bir sürede yazdım,ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş,on altı yılımı aldı.Büyük annem,en acımasız şeyleri,kılını bile kıpırdatmadan,sanki yalnızca gördüğü olağan şeylermiş gibi anlatırdı bana.Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin,onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım.Yüzyıllık Yalnızlık'ı büyük annemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım.Bu romanı dikkat ve keyifle okuyan,hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım.Şaşırmadılar,çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım,kitabımda gerçekliğe dayanmayan tek cümle bulamazsınız."

22 Ocak 2013 Salı

Nietzsche Ağladığında - Irvin D. Yalom

Kitaba doymak diye bir tabir vardır.Bilmiyorum biliyor musunuz.O tabir bu kitap için geçerli.Okudukça doyum, haz aldığım ender kitaplardan biri.İçimdeki felsefe sever kadını ortaya çıkardı.Hem de okurken hiç sıkılmadım.Tam tersi.Hiç bitmesin istedim.Buna benzer bildiğiniz kitap varsa lütfen söyleyin.Nietzsche’yi merak ettiriyor.Daha çok okuyacağım Nietzsche hakkında kitap.
“Düşünceler duygularımızın gölgesidir,ama her zaman daha karanlık,daha boş ve daha sade.”
“Bir kitap bizi alıp diğer kitapların üzerine çıkarmıyorsa o kitabın neresi iyidir?”
“Ona,hakikat aşıklarının fırtınalı ya da çamurlu sulardan korkmayacağını öğretmeye çalışıyorum.”
Ah gelip bana da öğretse ya…

Arka Kapak Yazısı: Yoğun ve sürükleyici olan yeni bir düşünce romanı sunuyoruz:Nietzsche Ağladığında.Edebiyatla da düşünülebileceğini gösteren müthiş bir örnek…
SAHNE
Psikanalizin doğumu arefesindeki 19.yüzyıl Viyana’sı .Entellektüel ortamlar.Hava soğuk.
AKTÖRLER
Nietzsche:Henüz iki kitabı yayımlanmış,kimsenin tanımadığı bir filozof.Yalnızlığı seçmiş.Acılarıyla barışmış.İhaneti tatmış.Tek sahip olduğu şey ,valizi ve kafasında tasarladığı kitaplar.Karısı,toplumsal görevleri ve vatanı yok.İnzivayı seviyor.Tanrı’yı öldürmüş.”Ümit kötülüklerin en kötüsüdür çünkü işkenceyi uzatır” diyor.Daha sonra, “Kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız:Önce külolmadan kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz?” diyecek.Ümitsiz.
Breuer:Efsanevi bir teşhis dehası.Ümitsizlerin kapısını çaldığı doktor.Psikanalizin ilk kurucularından.Kırkında,bütün Avrupalaı sanatçı ve düşünürlerin doktoru olmayı başarmış.Güzel bir karısı ve beş çocuğu var..Zengin.Saygın.Hayatı boyunca “ama” pozisyonunda yaşamış biri.
Freud:Breuer’in arkadaşı.Henüz genç.Geleceği parlak.Şimdi yoksul.
Salomé:Erkeklerin başını döndüren kadın.Çekici.Özgür.Evliliğe inanmıyor.bazen aynı anda birçok erkekle beraber oluyor.Sanatçıların ve düşünürleri tercih ediyor.Kırbacı var.
KONU
Bir gün,erkeklerin başını döndüren kadın,Salomé,Nietzsche’den habersiz Breuer’e gelir.”Avrupa’nın kültürel geleceği tehlikede,Nietzsche ümitsiz.Ona yardım edin.” der. Breuer , Salomé’yi tekrar görebilmek umuduyla “peki” der.Böylece varoluşun kader,inanç,hakikat,huzur,mutluluk,acı,özgürlük,irade…ve neden , nasıl gibi en önemli duraklarından geçen bir yolculuk başlar…
Kendisiyle ve hayatla yüzleşmekten çekinmeyenlere…

Işıldayan - Susan Mallery


Hikayesi fazla bilindik geldi bana.Beni çeken müthiş bir kitap diyemem.Cinsel gerilimi çok fazla ve bu rahatsız edici.Daha dozunda olmalı.Sonuçta porno kitabı okumuyorum.Ya da okuyorum da farkında değilim :P Anlatışı pürüzsüz ancak hikâyesi bildik bir aşk hikâyesi.Klâsik.Okuyucu şaşırtacak bir durum yok.Mutlaka okunmalı dediğim bir kitap değil.

Arka Kapak Yazısı: Sıradışı bir parti organizatörü olan Katie Marcelli şamatanın asla eksik olmadığı geniş ailesine çok düşkündür-kronik çöpçatanlıkları onu bezdirmiş olsa da!On sekiz yaşındaki kız kardeşi nişanlandığını ilan ettiğinde Marcelli ailesi nihayet gerçek aşkı kaliteli şarap ve güzel bir yemekle kutlar.Katie kız kardeşi için mükemmel olmasını istediği düğün töreni hazırlıklarına girişir.Tek bir pürüz vardır:Damadın babası avukat Zach Stryker oğlunun genç yaşta evlilik yapmasına inatla karşı çıkar.Yakışıklı ve küstah avukatın cazibesine kapılan Katie ise dikkatli olmak zorundadır:Çünkü Katie ‘yi büyük bir yardım organizasyonu için işe alan Zach , onun geleceğini de elinde tutar.Hem kız kardeşinin kalbini kırabilecek olan bu adama nasıl güvenebilirdi?Marcelli ailesinin kızlarından biri için düğün çanları çalarken tutkulu bir mücadele onu beklemektedir.İradesi güçlü bir erkeğin kalbindeki aile , aşk ve yuva kurmaya dair en derin hisleri canlandırmak hiç kolay olmayacaktır.

Bir Psikoloğun Anıları - Can Hikmet Değirmenci


Belki de hep bir psikolog olma isteğimden dolayı bu kitap dikkatimi çekti.Ve tek solukta okudum.Farklı bir hayata daha tanıklık etmiş oldum.Mutlaka okunmalı diyemem.Ama sürükleyici olduğu kesin.Okusanız da okumasanız da bir şey kaybetmezsiniz.

Arka Kapak Yazısı: Pencereye doğru yürüdüm ve dışarı baktım.Biraz önce dinen yağmur yeniden başlamıştı.”Eylül yağmurları” diye yüksek sesle mırıldandım.Birkaç saniye denizin dalgalarını kamçılayan yağmur damlalarını izledikten sonra pencerenin önünden ayrılarak karşısındaki koltuğa oturdum.Bacak bacak üstüne attım.Amacım büyülü bir trans oluşturarak psikanaliz öncesi dikkatini çekmek ve psikolojik sorunlarının sisli dünyasından koparıp başka dünyaların varlığını hissettirmek…

Zıkkımın Kökü - Muzaffer İzgü


Türk Dili, Türkçe,Edebiyat,Dil ve Anlatım hocalarımız iyi ki varlar bence.Geçen sene öğretmenimizin ödev olarak verdiği ve finalde sorumlu olduğumuz kitaplardan biriydi Zıkkımın Kökü.İsmi çok ilgimi çekmişti.Merakla elime aldığım anı da hatırlarım hala.O kadar doğal bir anlatım ki… Sanki karşımda biri var ve onunla sohbet ediyorum da o esnada bu kitaptakileri anlatıyor gibi havası var.Filmi de çekilmiş sanırım.Ancak izlemedim.Filmini bilemem ama kitabı elinizden bırakmadan okuyacağınıza eminim.

Arka Kapak Yazısı: “Yıl 1933 , aylardan ekim,günlerden 29 ; yani Onuncu Yıl…Cumhuriyetin onuncu yıl dönümü…İşte o gece annem tutturmuş da tutturmuş , fener alayını izleyeceğim diye.Babam yahu avrat ayın günün,sancın mancın tutar,hem bu karınla…demiş.Ama annem hiç öyle coşkulu bir günde evde oturmak ister mi? Komşu kadınlardan biriyle çıkmışlar evden,bir yaşındaki abim de annemin kucağında.Fener alayını eve en yakın izleme yeri , olsa olsa Saathane’nin orası…Nasıl kalabalık , iğne atsan yere düşmez!.. Az sonra bando öteden gözükmüş.Pıstattararaaa…demeye başlayınca,uy anam, annemdeki sancı…Breh , kaldırımda adım atacak yer yok, yan yön insan , gerisi dükkan…Annemi eve dar yetiştirmişler.Tastamam eve geldikten on dakika sonra beni doğurmuş…”
Muzaffer İzgü’nün yaşamöyküsünü anlattığı Zıkkımın Kökü,aynı adla sinemaya uyarlandı.Memduh Ün ile Macit Koper’in senaryolaştırdığı ,yönetmenliğini Memduh Ün’ün yaptığı;Menderes  Samancılar,Meriç Başaran ,Günay Girik ,Elif İnci , Sırrı Elitaş ve Emre Akyıldız’ın rol aldığı “Zıkkımın Kökü” filmi , Hindistan Udaipur Film Festivali’nde Altın Fil Ödülü , Tokyo Film Festivali’nde Asya’nın En İyileri , İspanya’da En İyi Yönetmen ödüllerine değer görülürken ; Adana Altın Koza’da beş ödül birden , Kültür Bakanlığı Ödülü,Paris’te 1994’te Cine Junior en büyük ödülünü de aldı.  

Gelibolu - Buket Uzuner


Tarihi kitaplar genelde pek ilgimi çekmez.Hatta bu kitabı ort okulda dershanemiz zorunlu tutmuştu da öyle okumuştum ilk.Ama inanın ilk okuyuştan sonra kaç kere okudum bilmiyorum.10-15 oldu herhalde.Hiç unutmak istemediğim bir kitap olduğundan belki de.Anlatışı öyle sürükleyici ki…Her okuduğumda bambaşka duygular tattığımı fark ettim.Bu sebeple o kadar çok okudum belki de hiç sıkılmadan.Bir de çok düşünmüştüm gerçek olabilir mi bu diye.Kafa yordum.Sizinde aklınızda soru işareti kalacağına eminim.Tarihe merakınız var ama ağır kitapları okumakta zorluk çekiyorsanız bence mutlaka okumalısınız.

Arka Kapak Yazısı: Çanakkale 2000
Çanakkale Savaşları’nda ölen büyük dedesinin kayıp mezarını aramak için Gelibolu’ya gelen Yeni Zelandalı genç bir kadın ve Çanakkale Milli Parkı’nda bastonuyla dolaşan Türk Nine’nin akıllara durgunluk veren seksen beş yıllık sırrı…
Çanakkale 1915
Osmanlı teğmeni Ali Osman Bey ile Anzak Er Alistair John Taylor ‘ın birlikte insanlığa verdiği dehşetengiz ders…
Tarih kitaplarında yer almasına henüz hiçbir milletin izin vermeye hazır olmadığı büyük insanlık sınavı :Aynı adam aynı savaşta iki düşman ülkede savaş kahramanı olur mu ? Ya da ; Tarih düz okunacak bir metin midir? Ve tarih yeniden yazılmalı mıdır ?
Buket Uzuner , romancılığın doruklarında bir başyapıta imza atıyor.

Bambaşka - Kahraman Tazeoğlu


Bambaşka duygulara soktu bu kitap beni.Kendinizi bulduğunuz ve kendinizden bir şeyler bulduğunuz kitaplar vardır ya bu kitap o kitap.Acı çektiriyor ama okutturuyor.”Aşk sahnedeyken , ayrılık kuliste bekler” , “ İşte böyle bir şeysin bende.Hem içimdesin,hem düşecek gibisin.Tıpkı bir nefes gibi… İçimde tuttuğum sürece benimsin.Bırakırsam gideceksin,bırakmazsam öldüreceksin.” Daha güzel anlatılabilir miydi? Emin değilim.Her bir sayfada bir göz yaşını bıraktırdı…

Arka Kapak Yazısı: Kalır gibi gidişlerini izledim önce,sonra gider gibi kalışlarını…Ve anladım ki ne sen gidebiliyorsun ne ben kalabiliyorum.Öyle bir hayat yaşıyoruz ki şimdi ; ağlamak gülmenin mâhkumu , gülmek ağlamanın gardiyanı gibi sanki…Ve anladım ki ne seninle ağlayabiliyorum , ne de sensiz gülebiliyorum.

Belki de sen aşka aşıktın , ben üstüme alındım bilmiyorum.Bir gün gerçekten seni terk edebilecek miyim onu da bilmiyorum.Üzerine sinen benin kokusunu duymadan yaşayabilecek misin?..Çünkü , senden geriye sadece sen kalana dek terk edilmiş olmuyorsun.

İnsan yaşadığı anın değerini yaşadıklarından ötürü değil , neler yaşayacağını bilmediğinden ötürü bilmez.Seni çok seviyorum ; bir gün seni terk etme gücümü kendimde bulup bulamayacağımı bilmeye bilmeye…Anlıyor musun?

Gel ‘biz’ olalım demek kolay…Benimle ‘hiç’ olur musun ?  

Tuhaf Alışkanlıklar Kitabı


“Hey! Ben anormal değilim!” dedirten bir kitaptı.Bir hafta bile sürmedi bitirmem.Zevkle okudum.Hiç bilmediğim duymadığım alışkanlıkları duydum bu kitapta.Şaşırtıcıydı bazıları.En dikkatimi çeken yazı ise “Saç Kurutma Makinesiyle Gönül Bağım” yazısı oldu.Eminim hepiniz okuduğunuzda “ Aaa evet bunu bende yapıyorum.” diyeceksiniz.  Mutlaka okunmalı.
Arka Kapak Yazısı: Hangimiz normaliz ,hangimiz tuhaf? Neye göre , kime göre? – Gülmeyin.Peki ya insanlık gerçekten de “bütünüyle kuşkuda”ysa? Hayat denen oyuna devam ediyoruz,devam ederken birbirimizine kadar tanıyoruz dersiniz?Bir insan bir insanı ne kadar ,nereye kadar keşfedebilir? İşte bu kitapta anlatılan her şey, belki de “Beni hiç tanımıyorsun!” alt başlığımızı destekliyor. Türkiye’den 126 yazarın bir araya gelip oluşturduğu ,yazar Kadir Aydemir’in projelendirdiği “Tuhaf Alışkanlıklar Kitabı”nı okurken birbirinden ilginç insanların en bilinmedik huylarını öğreneceksiniz.126 kişilik dev yazar kadromuzda Cem Özer,Ece Gürsel,Bihter Dinçel,Elif Ezgi Uzmansel,Ahu Akkaya,Ece Dorsay,Ece Pirim,Nilay Örnek,Arya Su Altıoklar,Tolga Akyıldız, Ferhat Uludere,Göksel Bekmezci ve Onur Behramoğlu gibi değişik dünyalardan,farklı meslek gruplarından pek çok sanatçı,yazar,şair,gazeteci,komedyen,karikatürist,avukat ve doktorun yanında öğrenciler,ev hanımları,anneler-babalar,oyuncular,mühendisler,işsizler,yapayalnız insanlar ve âşıklar da var.126 kişinin gariplikleriyle de bitmiyor kitap , “Tuhaf Alışkanlıklar Kitabı”nda dünyanın en ünlü isimlerinin takıntıları nelermiş onları da öğreneceksiniz.
O güzel şiirinde “Sakın şaşırma!” demişti ya Orhan Veli…
Gerçekten  tüm bunlara hazır mısınız?
Bu kitap elinizden düşmeyecek ve burada anlatılanlar rüyalarınıza bile girecek…
Bakın iyi düşünün…Sayfalarda yazılanları okuduktan sonra bizden sakın nefret etmeyin!
Şaka bir yana , dilden dile anlatılacak çok keyifli bir yolculuk sizi bekliyor.İyi okumalar! 

Şahane Hatalar ve Şahane Hatalar Talih Kuşu - Heather McElhatton


Çok merak ederek aldığım iki kitap.En sevdiğim tarzlardan biridir kendi kitabını kendin yaratmak.Kendi hikayeni kendin oluşturmak…Ama iki kitapta da hikaye çok kısa sürüyor.20 sayfa civarı.Ben kalınlığını görerek roman havasında uzun şeyler beklemiştim.Ama her elimi aldığımda 5 dakikada bitti.Biraz hayal kırıklığına uğradım.

Arka Kapak Yazısı: Bu kitabı okumaya normal bir kitap gibi birinci sayfadan başlayın.İlk bölümün sonunda, önünüze bir yol ayrımı çıkacak. Kararınızı verin ve ilgili bölüme gidin.Her bölümün sonunda seçimlerinizle kaderinizi kontrol etmeye devam edeceksiniz.
Kitabı okurken bazen hiç beklemediğiniz bir yere ulaşacak,bazen de kendinizi daha önce olduğunuz yerde bulacaksınız.Hayatın size neler hazırladığını asla bilemezsiniz.Ama şunu biliyorsunuz,iyilikler her zaman ödüllendirilmiyor ve bazen hatalı kararlar ,şahane olayların başlangıcı olabiliyor.Her yolculuğun sonunda başa dönüp tekrar başlayın,unutmayın,herkes ikinci bir şansı hak eder.Yüzlerce farklı hayat sizi bekliyor.İyi şanslar.

Sensizlik Esiyor Yüreğimde - Gizem Kayahan


Yazarın 2.kitabı. Bu da bir günde bitti.Katil-polis ilişkisi belki pek çok romanda anlatılmıştır.Ama inanın bana bu farklı! Roman beni şaşırtmalı.Şaşırtmadığında boşuna okumuşum hissine kapılıyorum ne yazıktır ki.Ve yazar beni yine şaşırttı.Sonunda “A-aa! Oldu mu bu şimdi?” dedim. Joshua-Katty aşkına tanıklık etmelisiniz.Ah ya da Lioness mi demeliydim?

Arka Kapak Yazısı:
“Gözlerim seni arıyor
Olmadığını bile bile.
Bazen bir boşluk,
Bazen bir hüzün,
Bazen de sensizlik
Esiyor yüreğimde…
Ve yokluğun…
Yokluğun gelip oturuyor
Gözbebeklerime…”
Odamın terasına çıkıp rüzgarın saçlarımı yalamasına izin verirken bir yandan da her gece olduğu gibi yüklemleri özneleriyle eşleştirmeye çalışıyorum ama Josh için ‘seviyor’ yükleminin öznesi hiçbir zaman ben olamıyorum her ne kadar o benim ‘seviyorum’ yüklemimin öznesi , nesnesi ve bilimum diğer öğelerinin görevlerini üstlenmiş olsa da.

Denizin Külleri - Gizem Kayahan


Yazarın bu kitabı 17 yaşındayken yazdığını biliyor muydunuz? Türkiye’nin en genç yazarlarından biri.Sonu bilindik biten romanları sevmiyorum.Ve yazar tahmin edemeyeceğimiz şekilde bitirmeyi seviyor olmalı ki beni şaşırttı.Düklü düşesli hikayeleri seviyorum.Bir günde bitti bu kitap.Sürükleyici ve doyurucu.Sizce aşk olağan mı mucize mi ? 
”Benliği çamura bulanmışken etekler kimin umrundaydı?”

Arka Kapak Yazısı: 19.yy başlarında Londra’nın gözde bekarlarından olan bir dükle , anılarının altında ezilmiş bir kontesin hikâyesi…
Yaşlı kadın eteklerini bir o yana bir bu yana çekiştiriyor,yüzünü buruşturup duruyordu.”Sence de biraz uzun değil mi ? Bugün hava yağmurlu tatlım.Kirlenmelerini istemeyiz.” Vivian gülümsedi fakat cevap vermedi.Şu anda endişelendiği son şey ,çamurlu eteklerdi.Genç kadının içindeki deniz tamamen bir çamur kütlesine dönüşmüştü.Benliği çamura bulanmışken etekler kimin umrundaydı ki?
Susanne yavaşça kalktı ve Vivian’ın omzuna elini koyarken yüzüne anlayış dolu bir ifade yerleştirdi.”Endişelendiğini biliyorum.” dedi.Vivian aynadaki yansımasında onun gözlerine dikti gözlerini.”Her gelin endişelenir.”

Allah Beni Böyle Yaratmış - PuCCa


Ve Pucca yine okunası bir kitapla karşımızda! Bu kitabı bitirmek de önceki iki kitabında olduğu gibi yalnızca bir günümü aldı.Çok eğlenceli!Pucca’nın kitapları benim eğlencem.Daraldığım zaman kafamı dağıtmamı sağlıyor.Hayat mola vermek istediğim zamanlarda okumaktan büyük bir keyif aldığım bir isim Pucca.İçten yazışıyla kendini okutturuyor.Kitabı elinden bırakamıyorsun.Edebi değeri tartışılır elbette.Ancak hayatın monotonluğundan , ağırlığından , baskısından kurtulmak için birebir.Napalım Allah onu böyle yaratmış!


Arka Kapak Yazısı:Sanal âlemin en bilinen isimlerinden PuCCa, hikâyelerine kaldığı yerden devam ediyor.İlk kitabı “Küçük Aptalın Büyük Dünyası” ile bol bol güldüren , ikinci kitabı “Ve Geri Kalan Her Şey” ile yer yer hüzünlendiren PuCCa , serinin üçüncü kitabı “Allah Beni Böyle Yaratmış”ta  “Ayaklarına kadar uzanan simsiyah montu ile Kenan İmirzalıoğlu’nun içerisine bisiklet pompasıyla hava basmışlar gibi duruyordu.” diye tanımladığı , şimdiye kadar hiç yazmadığı Ankaralı’yla ilişkisini ve üniversite hayatını anlatıyor…
“Yediğini , içtiğini , gezdiğini gördüğünü değil , bize başına neler geldiğini söyle” dedirten tek yazar olma özelliğini kimselere kaptırmayan PuCCa , bu kez de ilk paragraftan itibaren onu neden bu kadar sevip merak ettiğimizi bize yeniden kanıtlıyor.
Bu arada bizden duymuş olmayın ama, yine çok güleceğiz!